DÖNEM OLAYLARI



1)12 EYLÜL OLAYI 


12 Eylül’de neler oldu? İşte 12 Eylül 1980 darbesinin acı dolu tarihi…

38 sene önce 12 Eylül 1980 gününde yaşanan darbenin yıl dönümü. Türkiye'yi en çok yıpratan olayların ilk sıralarında yer alan darbelerden biri olan 12 Eylül darbesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi. Anayasa uygulamadan kaldırıldı. İşte acı dolu 12 Eylül 1980 darbesinin detayları...

08:16 - 12 Eylül 2018
12 Eylül’de neler oldu? İşte 12 Eylül 1980 darbesinin acı dolu tarihi…
12 Eylül’de neler oldu? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesi ile Türkiye Cumhuriyeti, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü müdahalesini yaşadı.
12 Eylül Darbesi sonrasında Kenan Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi 1983 genel seçimlerine kadar Türkiye’ye ilişkin tüm kritik kararları aldı. 1980 ihtilali ile Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu hükümet görevden alındı. Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi. Anayasa uygulamadan kaldırıldı.
undefined
Siyasi partiler kapatıldı, parti liderleri gözetim altında tutuldu, yargılandı. Türk siyasetinin yeniden tasarlandığı ve yaklaşık dokuz yıl süren askeri düzende, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 517 kişiye idam cezası verildi. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. Sıkıyönetim komutanlığı operasyonlarda ele geçirilen silahlar hakkında açıklama yaptı.
undefined
MÜJDAT GEZEN O GÜNLERİ ANLATTI “POLİSLER BİZİ ALMAYA GELDİĞİNDE ŞAKA SANDIK”
12 Eylül darbesi mağdurlarından bir tanesi de sanatçı Müjdat Gezen’di. Gezen o günlerde yaşadıklarını şöyle anlattı; “Ben çakıl gazinosunda komedyenlik yapıyordum Perihan Kutman ile program bitti ve birden kapıya 4 tane sivil arkadaş geldi. `Müjdat bey emniyete kadar gitmemiz gerekiyor´ dediler. Ben şaka zannettim önce, sonra cebinden kağıdı çıkardı ve benim yazdığım ve Savaş Dinçer´in de çizdiği`Çizgilerle Nazım Hikmet´ kitabı hakkında gözaltı kararı olduğunu söylediler. Sonra tamam dedik, bindik gittik ama gidiş o gidiş. Sonra mahkeme var dediler 21, 22 gün sonra çıktık. Ben o dönem ekmeğimden oldum, çalıştığım yerden oldum, param kesildi. Radyoda program vardı kesildi. Senin ne hakkın var benim ekmeğimle oynuyorsun.  Ne yapmışım ben, kitap yazmışım. Neymiş Kenan Evren´in sevmediği bir adam olan Nazım Hikmet´in hayatı ile ilgili kitap yazmışım. Ben de seni sevmiyorum şimdi ne olacak. O yüzden bunlar, cumhuriyetleri, devletleri, halkları geri götüren eylemlerdir, bunlardan kaçınmak lazım. Barış içinde sevgi ile yaşamak gibisi yok. O yüzden bence 12 Eylül´ün de anılacak yeri yoktur”
“BU TÜR HAREKETLERİN DAİMA ZARARI OLMUŞTUR”
Müjdat Gezen 12 Eylül´ün benzerini 15 Temmuz´da da yaptıklarını belirterek, Ne oldu yani bu girişimin yararı mı oldu Türkiye´ye. Bu tür hareketlerin daima zararı olmuştur. Bir ülkenin halkının kendi emeği olan uçaklar, Türkiye Büyük Millet Meclisi´ni bombaladı. Bu işin fazla izanı yok o yüzden. Bu tür girimleri tasvip etmek demokrasilerde ayıpla karşılanmalı. Demokrasi görünümü altındaki yapılan her hareketi de ayıp karşıladım. Bu ülkeye ve bu ülke halkına iyi şeyler vermek için, onları mutlu etmek, güldürmek, biraz da düşündürmek tebessüm ettirmek için hayatımı verdim. Türkiye daha iyi olacak, mutlaka daha iyi günler göreceğiz. Çünkü başka çıkar yolu yok. Bu evrimdir neticede. Bak Kenan Evren yargılandı mesela. Üstelik 90 yaşındayken yargılandı. O yüzden tarihten de biraz ders almak lazım”.
2)ÇERNOBİL OLAYI

26 Nisan 1986 Cumartesi. Çernobil Nükleer Santrali'nin 4. reaktöründe, 01:24'te bir patlama meydana geldi. Etkileri onlarca yıl sürecek, belki de dünyanın başına gelen en büyük felaket!




Nükleer enerjiyi tartışmaya açacak o facia nasıl gerçekleşti?




Nükleer enerjiyi tartışmaya açacak o facia nasıl gerçekleşti?
Çernobil 1970'te açılmış bir nükleer santraldi. Ukrayna'nın kuzey bölgesinde, Kiev'e bağlı bir yerleşim biriminde bulunan bu santralde kaza günü dört reaktör aktifti. İkisinin inşaası ise sürüyordu. 
25 Nisan günü, dördüncü reaktör rutin bir bakıma girdi. Teknisyenler olası bir güç kesintisine karşı bir deney yapmaya karar verdiler. Çok ağır sonuçları olacak bu deney için 23:00'da çalışmalar başladı. 
26 Nisan 01:23'te, deney için şartların oluştuğuna karar verildi ve düğmeye basıldı. 01:24'te ise, ters giden bir şeyler vardı. Deney için devre dışı bırakılmış güvenlik sisteminden ötürü reaktörde önlenemeyen çekirdek tepkimeleri gerçekleşti, ısı ve enerji bir anda kat be kat yükseldi...
Önü alınamıyordu. Artan buhar basıncı, reaktörün tonlarca ağırlıktaki çatısını havaya uçurdu. Reaktördeki zirkonyum ve grafit, yüksek sıcaklıktaki buharla karışınca, hidrojenler yanmaya başladı ve tüm santral alevler içinde kaldı.
Patlamanın hemen ardından 31 kişi öldü. Ancak nükleer felaketin etkileri, bununla sınırlı kalmayacaktı.



Dördüncü reaktörün patlamasıyla ortaya çıkan radyasyon, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarından tam 200 kat daha etkiliydi. Patlamanın ilk anda bir kilometre yüksekliğe ulaştı. İlk anda ortaya çıkan etkinin, iki metre kalınlığındaki betonu eritecek güçte olduğu ifade edildi.
Nükleer felaket, ilk anda santral çevresinde görevli 31 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. Ancak etkisi bununla sınırlı kalmadı. Türkiye'nin de dahil olduğu yakın coğrafyada hastalık getirdi, ölüm getirdi... 
En önemlisi de, nükleer enerji ile ilgili soru işaretleri getirdi.

Sovyetler Birliği, ilk günlerde felaketi açıklamadı. Ancak radyoaktif bulutlar Avrupa üzerindeydi...




Sovyetler Birliği, ilk günlerde felaketi açıklamadı. Ancak radyoaktif bulutlar Avrupa üzerindeydi...
Soğuk savaş psikolojisinin de etkisiyle, nükleer teknoloji alanında geride görünmeme refleksinden ötürü SSCB ilk günlerde kazayla ilgili bir açıklama yapmadı. 
Ta ki bir iki gün içinde, Avrupa'daki radyasyon düzeyindeki çok ciddi artış tespit edilene dek. 28 Nisan 1986'da radyoaktif bulutlar İskandinavya'ya ulaştı. Yetkililer ölçülen değerlerin anormalliğinden ötürü büyük bir kaza meydana geldiğini tahmin etti. 
SSCB, meydana gelen felaketi tüm dünyaya açıkladı, diğer ülkelerden yardım istedi. Olayın açıklanması ve yardım talebinden ötürü Mihail Gorbaçov ülkesinde ciddi eleştirilere maruz kaldı. 
Çernobil faciası, dünya basınında bir numaralı gündem konusu oldu.

Felaketin ardından alınan olağanüstü önlemler




Felaketin ardından alınan olağanüstü önlemler
  • Radyasyondan yoğun oranda etkilenen 30 kilometre çapındaki alan belirlenerek bu bölgelerden 135.000 insan uzaklaştırıldı ve yaşam alanları boşaltıldı. Reaktör binası 410.000 m3 çimento ve 7.000 ton çelik kullanılarak gömüldü. 
  • Binanın altı betonlandı. 
  • Besin maddeleri başka bölgelerden getirildi ve kontamine (radyasyon bulaşı olan) yiyeceklerin tüketimi yasaklandı. Çeşitli tanı merkezleri kuruldu.
  • 5.300.000 insana, tiroid bezini iyot açısından doygunluğa ulaştırarak radyoaktif iyodun tiroid bezi tarafından alımını mümkün olduğunca engellemek için potasyum iyodür tabletleri dağıtıldı.


Facianın ardından




Facianın ardından
Olayın ardından reaktörde görevli 6 personele, 2 ile 10 yıl arasında hapis cezası verilmiştir. 
On binlerce kişinin hayatını karartan, yüz binlercesini dolaylı yollardan etkileyen bu kazanın faturası reaktör personeli mühendislere, teknikerlere kesilmiş olsa da; herkesin hemfikir olduğu konu Çernobil Nükleer Santrali'ndeki ciddi tasarımsal hataların, soğuk savaş döneminde içine girilen nükleer yarışta SSCB'nin agresif hamlelerinin olduğudur. 
Faciaya yol açan bu deneyin yapılması için, teknikerlerin bir riskten söz etmesine rağmen baskı uygulandığı; iktidara yakın olmalarının da etkisiyle kilit kademelere getirilen ve nükleer alanında çok yetkin olmamasına rağmen Çernobil'de söz hakkı, yaptırım gücü olan yöneticilerin olduğu biliniyor. 
Son olarak işin tasarımsal boyutuna gelirsek, reaktör çatısının yanmaz maddeden yapılması gerekirken, inşaatı kısa süre içinde bitirmeyi, gösterişli (!) bir çatı ile bitirmeyi daha makul gören SSCB yetkilileri faciada en az reaktörde görevli personel kadar pay sahibi denebilir. 
Bu olayın ardından, faciayı gizlemeye çalışan SSCB'de Gorbaçov'un olayı dünyaya açıklaması -zorunda kalması- ülkede eleştirilere, karışıklığa neden olmuştur ve ülkenin dağılmasına giden süreci hızlandırmıştır yorumları da yapılmaktadır.

Felaketin daha da büyümemesi adına kendini feda eden yürekli insanlar




Felaketin daha da büyümemesi adına kendini feda eden yürekli insanlar
Çernobil dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük felaketlerden birisi, belki de en büyüğü. Ancak yayılan radyasyonun çok büyük bir kısmının hala reaktörde kapalı tutulduğundan bahsetmiştik. 
26 Nisan 1986, her ne kadar ihmalkarlık dolu, hırs dolu bir facia olsa da sonrasında bu olayın izlerini silmek için yapılan çalışmalara katılan yüz binlerce insan minnet duyulası bir cesaret sergilemiştir. 

15 gün içinde çekirdeğin altına beton döküldü, üzeriyse kaplandı

Patlamanın ardından radyoaktif enkaz 1.5 kilometrelik bir alana yayılmıştı. Bu enkazın çok kısa bir süre içinde kaldırılması gerekiyordu. Bunun için itfaiye, asker, işçi, madenci ve birçok sivil çalıştı. Tüm enkazın merkezde toplanmasına karar verilmesinin ardından basit bir gaz maskesi, eldiven ve çizme dışında bir ekipmanı bulunmayan yüz binlerce kişi Çernobil'de görev almıştır. 
En yüksek riskin olduğu çatı bölgesindeki enkaz için, Sovyetler ilk olarak robotkullanmayı düşünse de robotların yüksek radyoaktif etki barındıran ortamda çalışamadığı, bozulduğu görüldü. Bu iş için günde bir kişinin 3 dakika çalışmasına müsaade edildi, 3 dakika hayatları boyunca alacakları radyasyondan bile fazlaydı. Ve planlandığı gibi, 15 gün içinde enkaz toplandı; çekirdeğin altına beton döküldü ve üzeri de yine güçlü bir betonla kaplandı.

Çalışmalara katılanlardan bir yıl içinde 4000'i hayatını kaybetti

Çoğu 20'li yaşlarda, sağlıklı bu insanlar radyoaktif parçalara çıplak elle dokunmaya dahi cesaret edebilecek bir noktadaydı. Ve binlercesi bu tehlikeye karşı bile bile ölüme ilerledi. Bugün Çernobil'in etkileri çok daha ciddi değilse, sebebi bu insanların cesaretidir.
17. Felaket yaklaşırken Türkiye'deki tartışmalar: 'Radyoaktif çay daha lezzetlidir.'



Felaket yaklaşırken Türkiye'deki tartışmalar: 'Radyoaktif çay daha lezzetlidir.'
Çernobil'den binlerce kilometre uzaktaki İngiltere dahi, radyasyonun yıkıcı etkilerini tarım ve hayvancılık noktasında inceleyip önlemler alırken, Türkiye'deki durumsa farklıydı. Herkes kendinden çok emindi, o dönemden birkaç 'veciz' söz şu şekilde;
'Karadeniz'e bir damla mürekkep düştü diye Karadeniz kirlenir mi?'
'Radyoaktif çay daha lezzetlidir.'
'Gazeteciler geldi, ellerinde radyasyon ölçme cihazı var. Para çıkarıp çay aldırdım. Masanın üzerine torba torba koyduk, aleti getirdim hiçbirinde alarm vermedi. Bir televizyon getirttim. Açtırdım ve ona doğru yürümeye başladım. Cihaz ötmeye başladı. Televizyonun yaydığı radyasyon daha fazlaydı'
'Rusya'dan iyi bir şey gelmez. Ya komünizm, ya radyasyon.'
Türkiye, kanser oranının çok ciddi bir şekilde artacağı, riskleri 2015'te bile hala devam edecek bir döneme gidiyordu.

Kazadan bir hafta sonra 3 Mayıs 1986’da sağanak yağmur ile Trakya Bölgesi, 7-9 Mayıs 1986’da Doğu Karadeniz Bölgesi etkilendi.




Kazadan bir hafta sonra 3 Mayıs 1986’da sağanak yağmur ile Trakya Bölgesi, 7-9 Mayıs 1986’da Doğu Karadeniz Bölgesi etkilendi.
Radyoaktif bulutların Trakya'ya ve ardından Doğu Karadeniz'e ulaşması Türkiye için 'Çernobil' felaketini başlatıyordu. 
Tarım ürünleri çeşitliliği ile öne çıkan bu bölgelerde, o günlerde sağanak yağışların yaşanmasıyla birlikte önlemler alınmaya çalışılmıştır. Ancak ne kadar yeterli olduğu meçhuldür. 
Trakya ve Karadeniz kıyılarında normal koşullarda 8–10 microröntgen/saat olan radyasyon düzeyi; kazadan 10 gün sonra 30–40 microröntgen/saat düzeyinde ölçülmüştür. Günümüzde Trakya'da 'Ergene kanser saçıyor' tartışmaları, 'Ergene tehlikeli mi?' tartışmaları arka planında hala Çernobil'i barındırıyor. Nitekim verilere bakarsak;
1986'daki kanser görülme oranı, 1987'de Marmara Bölgesi'nde iki katına çıkmıştır. 

 Türkiye'de bölgelere göre kanser görülme tablosu



Türkiye'de bölgelere göre kanser görülme tablosu
Marmara Bölgesi'nde 1986-1987 arası yaklaşık iki kat, Karadeniz'de ise 1995'ten sonra yaklaşık üç kat artış görünmektedir. 
Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye'de Kanser, Türk Tabipler Birliği raporu

Radyoaktif kirliliğin pençesindeki Karadeniz





Radyoaktif kirliliğin pençesindeki Karadeniz
Çay, fındık gibi tarım ürünleriyle, deniz ürünleriyle önemli bir bölge olan Doğu Karadeniz, beklendiği gibi radyoaktif bulutlarla birlikte bir kirliliğe maruz kaldı. Ancak devlet adamlarının ciddi bir önlem alması bir kenara, olaylara yaklaşımları şu şekilde olmuştur:
”Karadeniz’in suları radyasyonla ne ölçüde kirlenmiştir? Balıklarda radyoaktif kirlilik var mıdır, yok mudur?” [TBMM B:13, 14.10.1986, O:1, s.586]
Cahit Aral ise radyasyonla kirlenen çaylardan söz etmeden önce, ”bilimsel açıklamalar” yaparak, farklı bir tür radyasyona övgüler yağdırıyordu: “Bir bitkiyi düşünelim; yaprağı, güneşten gelen radyasyon etkiler ve fotosentez dediğimiz olaymeydana gelir... Güneş radyasyonu olmazsa, bitki olmaz, hayat olmaz... “[TBMM B:58, 22.1.1987, O:1, s.141-142]

26 Ocak 1993’te TBMM Çernobil konusundaki soruşturma önergesini reddetmiştir.

Yukarıdaki tabloda, kanser oranının çok ciddi bir şekilde arttığını görebileceğiniz Karadeniz'de yetişen ve risk altındaki ürünler devlet açısından bir problem değildi. Avrupa, Türkiye'den fındık gibi mahsüllere ambargo koyduğunda da bu düşünce değişmedi; 'batı komplosu' denildi.
Öyle ki, Çay-Kur Çernobil riskiyle ilgili ilk olarak Aralık 1986'da bilgilendirilmiştir. Yani aradaki 8 ay boyunca toplanan çaylar, tüm ülkede tüketilmiştir. Radyasyonlu çayların depoda toplanması, gömülmesi ve çoğunun imha edilmesi sürecine kadar birçok kişinin hayatı tehlikeye atılmış, daha da acısı birçok kişi için belki de kanser hastalığı söz konusu olmuştu.

 Karadeniz'de kanser görülme tablosu



Karadeniz'de kanser görülme tablosu
Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye'de Kanser, Türk Tabipler Birliği raporu

3)İRAN DEVRİMİ

1979 yılında islamcı kesimi arkasına alarak iktidara gelen, ülkenin tüm mevcut düzenini değiştiren Ayetullah Ruhullah  Humeyni,  İran Şahı Rıza Pehlevi saltanatını yıkarak 20.yüzyıla damgasını vuran, Şii mezhebi düşüncelerini benimseyen İran Devrimi ‘ni gerçekleştirmiştir.

İran’daki İslam Devrimi bir gecede olup bitmiş gibi anlatılsa da aslında uzun bir sürecin parçasıdır. Humeyni %98 oy alarak başa geldiği için dışarıdan bakıldığında İran Devrimi aşırı sağcı eğilimin popülerliği gibi görünse de, aslında insanlar Humeyni’ye şeriatla yönetileceklerini düşündükleri için değil, halkın nefret duyduğu şahın en sıkı mualifi olduğu için oy vermiştir. Amerika ve İngiltere’nin şahı avucuna alması Humeyni’nin popülerliğinin güçlenmesinde büyük rol oynar.
Arabanın icadı ile birlikte, 1900’lerden başlayarak, her gün artan bir önemle, petrol dünyanın en çok talep gören kaynağı olmaya başlar. Petrol 1950’lerde dünya düzenine yön veren bir kaynak olur. Zaten sıcak denizlere inmeye kararlı olan Rusya ile denge savaşları sebebiyle İngiltere’nin yüzyıllardır İran üzerinde gözü vardır. Petrol çağı İran’ın önemini iyice pekiştirir çünkü İran, Kanada’dan sonra dünyanın en büyük 2. petrol rezervlerine sahiptir. 1920’lerden itibaren Amerika ve özelikle İngiltere ülkenin idaresini perde arkasıdan yönlendirmeye başlar. İran İslam Devrimi’nin gerçekleşmesinde çok önemli bir etken olan konuyu daha detaylı olarak aşağıda anlattık.
Nihayetinde, olaylar zinciri şuna varır: Amerika ve İngiltere Şah’ı yönetmeye başlar. Aslında şah ülkesini seven ve modern çağa taşımaya çalışan bir adamdır ama iktidarını korumak için Amerika ve İngiltere ile ilişkileri iyi tutmaya mecburdur. Şah’ın aldığı bazı İngiltere ve Amerika lehine kararlar İran’ın çıkarlarını gözetmeyince Şah’ın halk arasında popülerliği zayıflamaya başlar. Daha sonra işler iyice sarpa sarar: İktidarını korumak için daha fazla İngiltere ve Amerika’ya yaslanır, karşılığında verdiği imtiyazlarsa halkın gözünde şahın otoritesini daha fazla zedeler ve bir kısır döngü başlar. Ancak, gün gelip halk ayaklandığında arkasını yaslandığı devletler orada yoktur ve şah düşer. Yani aslında şah bilmeden kendi sonunu hazırlamıştır. Bu kırılma anlarını yazıda görselleştirdik.
Bütün olanlar da şahın en güçlü muhalifi Humeyni’yi karşı akımın lideri yapar ve aslında Humeyni’nin vizyonuna katılmayan ama şahı göndermek isteyen herkesin Humeyni’nin altında birleşmesine sebep olur…
Şimdi olayların gelişimine beraber bakalım:

İslam Devrimi’ni İçin Uygun Zemini Hazırlayan İngiliz Müdahalesi

Yukarıda bahsettiğimiz gibi Rusya ile denge politikaları gereği İngiltere’nin Safeviler döneminden beri İran’ın iç işlerinde bir eli varmış.
1921′de Kaçar şahının bir darbe ile devrilip, yerine asker kökenli Rıza Pehlevi‘nin getirilmesinde yine İngiltere’nin rolü vardır. Rıza Şah Pehlevi ilk 2 sene ülkeyi perde arkasında kukla bir başkanla yönetir. 1923 yılında başbakan, 1925 yılında ise İran Şahı olur ve böylece Pehlevi Hanedanlığı kurulur.
riza-pehlevi-ve-ataturk
Rıza Pehlevi ve Atatürk – Fotoğraf Kaynak: img-egitimajansi.mncdn.com
Rıza Pehlevi yüzünü batıya dönmesi ile bilinir. Çeşitli devlet liderleri ile çok yakın ilişkiler kurar. Ülkeyi modernleştirmek gibi bir büyük emeli vardır. Atatürk’e hayrandır ve Türkiye’nin reform sürecini kendine örnek alır. Kıyafet reformu başta olmak üzere bir sürü devrim yapar. Sanayileşme, demiryolu taşımacılığı yapımına ve yüksek öğretimin gelişimine katkıda bulunur. Ancak Şah kitleleri arkasına alamaz ve reformları geri teper. Bu sefer baskıya başvurur. Bu sebeple kendisi İranlıların hafızasına eli maşalı şah olarak kazınmıştır.

2. Dünya Savaşı’nda İran’ın Almanya ile Yakınlaşması Pahalıya Patlar

rus-ingiliz-istilasi-iran
Rus-İngiliz istilası altında İran – Fotoğraf Kaynak: en.academic.ru
Batı ile ile ilişkiler iyi giderken Rıza Şah Pehlevi yönetimindeki İran; 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya ile yakınlaşınca işler sarpa sarar. Almanya yenilince uzun zamandır İran’da gözü olan SSCB İran topraklarına girer. Uzun zamandır yürüttüğü denge politikası gereğince Birleşik Krallık da cevapsız kalmaz, o da ülkeyi işgal eder.
İşgalden sonra müteffik güçlerinin baskısıyla Alman görevlileri sınır dışı etmeyi kabul etmeyen Rıza Şah Pehlevi, işgal güçlerinin denetiminde olması kaydıyla oğlunun iktidarı sürdürebilmesi için 1941’de ülkeyi terk ederek Güney Afrika’ya sürgüne gitmeye razı olur.

Son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi

muhammed-riza-pehlevi-ve-farah-diba
Muhammed Rıza Pehlevi ve eşi Farah Diba – Fotoğraf Kaynak: tr.wikipedia.org
1941’de, M.R. Pehlevi 21 yaşındayken tahta çıkar.
Şah Rıza, babasına göre daha demokratik bir yenilikçilik anlayışı benimsediğinden hükmünün ilk 20 senesi sakin geçer. Muhammed Rıza Pehlevi; basına yönelik sansürü kaldırmak, siyasal ve toplumsal örgütlenmelere izin vermek gibi faaliyetlerde bulunur.

İran Petrolleri Üzerinden Dönen Planlar

İktidarını korumasını İngilizlere borçlu olan M. R. Pehlevi, Anglo – Iranian Oil Company, yani bugünki BP adı altında İran petrollerini İngiltere’ye para olarak akıtınca, kamuoyu ve parlamentodan İran petrolününün ulusallaştırılması için büyük baskı başlar.

Operasyon Ajax

operasyon-ajax-1953
1953 Devrimi sırasında yaşanan isyandan bir kare – Fotoğraf Kaynak: cdn2.img.sputniknews.com
Şahın İngiltere’nin yanında yer almasına rağmen İçişleri Bakanı Muhammet Musaddık, İran petrolünü ulusallaşırmayı başarınca İngiltere küplere biner.
Churchill Amerika Devlet Başkanı Eisenhower ile konuşarak onu Musaddık’a darbe yapmaya ikna eder. Böylece Ajax Operasyonu başlar. CIA’ye 2 milyon dolara dağıtarak Musaddık’a karşı kamuoyu yaratmak için fikir liderlerini satın alır. Sonuçta darbenin dışarıdan yapılıyormuş gibi değil, organik durması gerekmektedir. Buna rağmen ilk denemede Muhammet Musaddık’ı deviremezler. Foyanın meydana çıkması şahın Roma’ya kaçmasına sebep olur. Ama Amerika ve İngiltere pes etmez 3 gün sonra 2. darbeyi yapıp bu sefer Musaddık’ı yakalar (1953) ve ömür boyu ev hapsine mahkum eder. Hem üzerine Şah ülkeye döner. CIA yıllar sonra gizlilik seviyesi düşen dökümanlarda darbeyi kendisinin yaptığını kabul etmiştir. The Guardian’ın haberini okumak için tıklayın.
Böylece daha sonra şahın devrilip, İslam Devrimi’nin  gerçekleşmesine çanak tutan olaylar başlar. Ajax’ın sonunda İngiltere İran petrollerinden elde ettiği gelirin %40’ını Amerika ile paylaşmak zorunda kalır. Ama millileştirmeye göre her şekilde %60 kardadır.

Ak Devrim & Ruhullah Humeyni’nin Çıkışı

imam-humeyni
Fotoğraf Kaynak: media.dunyabizim.com
Musaddık iktidarının bitiminden sonra Şah’ı koltuğuna iade eden Amerika, ondan sosyal ve ekonomik modernleşme reformları yapmasını ister. Reformun kan dökülmeden gelmesi planlandığı için adına Ak Reform denilmiştir. Kadınların özgürlükleri çoğaltılır, ülke genelinde okur yazarlık arttırılır. Ancak aşırı dinci kesim için değişim fazla rahatsız edicidir.
Kadınların sosyal özgürlükleri genişletilir, kadın ve gayrımüslimlere seçme ve seçilme hakkı verilir, dinsel vakıfların mülklerine el konulmasının önü açılır.
Humeyni ilk defa gündeme bu reformlara karşı çıkması ile gelir. Sıkı bir muhalif olan Humeyni 1 yıl sonra Türkiye’ye sürgün edilir. Bunun üzerine hükümet karşıtı hareketler patlak verir.


Humeyni Kimdir?

humeyni-kimdir
Fotoğraf Kaynak: media.jrn.com
1902 doğumlu Ruhullah Humeyni ileride İran İslam Devrimi’nin babası olacaktır. 5 aylıkken babasını, 15 yaşındayken de annesini kaybederek tamamen öksüz kalmıştır. Zaten uzun yıllar dini ulema geleneğine sahip bir aileden gelen Humeyni kendini din eğitimine adar. “1950’lerde Ayetullah, 1960’ların başlarında da Büyük Ayetullah unvanını alarak Şiî molla hiyerarşinin en üst katına yükselir.”
İmam Humeyni, 1962-63’te şahın toprak reformu programı çerçevesinde bazı dinsel vakıfların mülklerine el konulmasına muhalefet ettiği için tutuklanır.
Şah, 1964’te Amerikan askerlerine İran topraklarında dokunulmazlık verir. Bardağı taşıran son nokta ise Humeyni’nin, Şah’ın İranlıları, bir Amerikan köpeğinden daha değersizleştirmekle itham etmesi olur. Humeyni, siyasi önder konumunda olduğu ve halk içinde çıkan olaylardan sorumlu tutulduğu için Şah tarafından 18 ay hapse yollanır. Ardından da Türkiye’ye sürgün edilir. Sonra Irak’ta, ve Fransa’da sürgünde kalır.
Sürgün hayatı boyunca İran’a yolladığı kasetlerle şahın devilmesi ve İran İslami Cumhuriyeti’nin kurulması çağrısında bulunarak etki alanını korur.

Bu arada, şahın Amerikan askerlerine İran topraklarında dokunulmazlık vermesi ve muhalif Humeyni’yi sürgüne göndermesi, şaha duyulan antipatinin derinleşmesine sebep olur. 
1971’de İran ekonomisi kötü giderken, İran İmparatorluğu’nın 2500. yılı için çok gösterişli bir kutlama düzenlenir. Persapolis’te yapılan ve 61 ülkenin devlet başkanının katıldığı kutlamaya harcanan paralar şahın zaten yaralı olan imajını iyice zedeler. 
1974’te Şah İran’ın petrol gelirini 4 milyon dolardan 20’ye çıkarır. Ancak Amerika Şah’ı kendisinden yüklü bir silah alımı yaparak bu parayı harcamaya ikna eder. Gereksiz yere alınan bu silahlar halkta tepkilerin artmasına neden olur.  

İran İslam Devrimi Nasıl Oldu?

Tüm fikir ayrılıklarına rağmen, sağcısı solcusu, şahın ülkenin çıkarlarını kötüye kullandığı düşüncesinde birleşirler ve ortak amaçları şahı iktidardan indirmek olur. Şahın kimseyi yanına çekemediği bir ortam oluşmuştur: Öğrenciler yeniliklerin daha hızlı ve agresif olmasını isterken, muhafazakarlar yapılan reformların geri dönülmesini ister. Aslında şahtan kaynaklanan memnuniyetsizlikleri taban tabana zıt olsa da, iki taraf da memnuniyetsizlik esasında birleşirler ve şahı indirme davasında sağcısı solcusu fark etmeksizin sokaklardaki direnişte yan yana savaşırlar.
Şah’a karşı muhalefet giderek büyür. Şah karşıtı büyük gösterilerden ve grevlerden ekonomi korkunç etkilenir. Bu da protestoların şiddetini arttırır. Tedirgin olan şah giderek saldırganlaşır. Şahın 1957 kurduğuSavak isimli gizli güvenlik teşkilatı protestocuları kaçırıp işkence etmeye, öldürmeye başlar. Savak İran tarihinin en çok korkulan ve nefret edilen örgütü olmuş, Artık şah halkının gözünde bitmiştir. 💣

İran Şahı’nın Devrilişi

1978-devrimi
1978  İslam Devrimi – Fotoğraf Kaynak: tr.wikipedia.org
Kontrolün elinden çıktığını hisseden Şah 1978’de sıkı yönetim ilan eder. 💣
Ancak Amerika Şah’ı gözden çıkarmış, desteğini kesmiştir. Amerika’nın desteğini alamayan ve sokakların iyice kızışmasından korkan Şah, ortalığı biraz yatıştırmak için muhalefet liderini iç işleri bakanı yapar. Ancak bu çok geç kalınmış bir adımdır, bombanın çoktan pimi çıkmıştır. 💥  💣 💥
iran-devrimi
1978 İran İslam Devrimi – Fotoğraf Kaynak: wikimedia.org

Humeyni’nin Başa Gelişi

Şah, 16 Ocak 1979’da artık insanların sesini bastımadığını görünce İran’dan kaçar. Bunun üzerine Humeyni İran’a geri döner. Yıllardır sürgünden şahın devrilmesi için çağırı yapan Humeyni İranlılarca heyecanla karşılanır ancak insanlar zaten amaçları olan şahın indirilmesi gerçekleştiğinden Humeyni’nin yeni konjektürde aktif bir rol üstlenmesini beklemez. Zaten Humeyni de artık 76 yaşındadır, danışmanlık gibi daha pasif bir rol alması beklenir. Ama 1 Şubat 1979’da televizyonda yabancı etkilerden uzak ve İslam’a sadık bir İran istediğini, ayrıca bundan sonra yönetimi kendi belirleyeceğini ilan ederek İran İslam Devrimi’ni gerçekleştireceğini işaret eder.
humeyninin-donusu
Humeyni’nin ülkeye geri dönüşü – Fotoğraf Kaynak: www.islahhaber.net
1 Nisan 1979’da referandum sonucu İran, resmen İslam Cumhuriyeti haline gelir sonra da Aralık 1979’da ülke teokratik anayasayı ve Humeyni’nin dini liderliğini onaylar. Beni Sadr cumhurbaşkanı seçilir.









Yorumlar

Popüler Yayınlar